18.8.2009
Herkese keyifli bir hafta sonu diliyorum. Önceleri her hafta yazmaya çalıştığım fakat zamanla yıldığım yıldırıldığım bir dönemde bırakmıştım kalem tutmayı. Bu hafta ne oldu da yeniden yazdığımı hiç sormayın.
Herkese keyifli bir hafta sonu diliyorum. Önceleri her hafta yazmaya çalıştığım fakat zamanla yıldığım yıldırıldığım bir dönemde bırakmıştım kalem tutmayı. Bu hafta ne oldu da yeniden yazdığımı hiç sormayın. Küçücük bir çocuk henüz 7 yaşında olmasına rağmen oturttu kağıt, kalemin başına. Bir tarafta yüksek sesiyle bana bir şeyler anlatırken, bir yandan müziği sonuna kadar açmışız, hem daha sabahın körü… Bunun üstüne bir de süt istemesiyle kopmaya başlamıştım : )) “Hadi aşkım, süt içmezsem boyum uzamaz. Sen öyle demiyor musun? Şimdi işe gidersen ben akşama kadar uzayamam” demesiyle kahkahayı kopardım. Kalkıp zevkle, süt içerek boyunun uzayacağını bilen bu yaramaz, çok bilmiş ve bir o kadar güzel kuzenime sütünü verdim.
Eskiden biz onun yaşlarındayken rahmetli ( nur içinde yatsın ) Barış Manço’nun “Adam Olacak Çocuk” programını seyrederdik. Çocukluğumuza yakışır bir biçimde neler yapacağımızı öğreten, bize dünyayı gezdiren, çeşitliği etkinlikler yapmamızı destekleyen program içeriğiyle, ismine yakışır şekilde 7’den 70’e herkesi ekrana bağlardı. Onun sayesiyle çok fazla resim yapmışlığım var ve bunları onun programına gönderirdik, hepsini yayınladığını biliyorum. Bunlardan bahsettim kuzenime, diş fırçalamayı, ıspanak yemeyi, süt içmeyi onunla daha çok sevdiğimizden konuştuk.
Nereden nerelere geldim değil mi? Benim aklım hâlâ küçükken sabırla beklediğimiz Pazar günlerinde. Telaşla yenen kahvaltı ve kaçıracakmışız gibi televizyon karşısına geçip, ( tabii o zamanlar TRT var sadece ) “Uçan Kaz”ı izlemek zevkinden hiçbir şey alıkoyamazdı. Antalya’da yeni yaşantıma kuzenim eklenince evde küçük bir çocukla yaşamak neymiş, onunla neler yapılır, neler öğretilir, nasıl korunur, nasıl mutlu edilir hepsini öğrendiğim ve bocaladığım bir dönemi geride bırakmak üzereyim. Onun yaşantısında bizim çocukluğumuzdaki zevklerden çok tamamen teknoloji ile donatılmış, yapay zevkler edinilmiş bi çocukluk dönemi geçirdiğini fark ettim. Bunlar için çok mücadele versem de, “Bez Bebek” ve buna benzer programlardan az çok uzak tutmayı başarmaya başladım. Zamanın gerisinde kalmadan ileride anabileceği çok güzel hatıraları saklayabileceği ufak tefek kırpıntılar da yaşamadan da geri bırakmıyorum şimdilerde…
Teknoloji devri bir dünyada gün geçtikçe daha tembel, daha duyarsız, aşksız, ilgisiz, sorumsuz bir o kadar vurdumduymaz insanlar topluluğu olmaya yola çıktık. Biri “DUR” desin artık. Ya da bunu geciktirmek için önce bizler aileler olarak biraz daha dikkat edebilsek keşke. Alınan oyuncaklardan, oynanan oyunlardan, gidilen eğlence mekanlarından, seyredilen filmlerden sürekli bıkar ve sıkılır hale geldikçe ağlayasım geliyor. Teknoloji ile günümüzdeki kadın-erkek ilişkilerini çok güzel dille anlatan Ayşenur Yazıcı’nın kitabı geldi aklıma. “Sensin Mağara Adamı” okumayan varsa mutlaka edinsin. Okurken keyif alacağınız, kendinizi sorgulayacağınız ve çokça hak vereceğiniz bölümler olacak. Bazı sayfalarda çok kızacak, bazı sayfalarda göbeğinizi tuta tuta kahkahalar atacağınız bir kitap. Teknolojiye bu kadar bağımlı hale gelince eskiye oranla daha fazla hastalıklara kapıldığımızı düşünün. Eskiden elle yıkanan çamaşır, bulaşık vs. sayesiyle en azından biraz hareket edilir vücut eklemleri çalışırdı. Şimdilerdeyse hareketsizlikten oluşan eklem ağrıları, yenilenmeyen doku ve buna benzer bi ton ağrı sızı : ))) Ne kadar kötüsün denildiğini duyar gibi oluyorum. Bu verebileceğim binlerce örnekten sadece biri…
Derdim teknolojiye savaş açmak değil, onun nimetlerinden faydalanırken onun size kazandırdıkları ve kaybettirdiklerini düşünerek hareket etmek. Yoksa teknolojiyi yakından takip eden biriyim. Şimdi herkesin kulak kabarttığı, diline doladığı, yakından takip ettiği bir konu var. 3G teknolojisi : ))) Dışarıda boy boy afişlerle, araçların üzerindeki resimlerle, televizyonda her dakika karşımıza çıkan, şebekeler arası yarışa girilen bir teknolojiden bahsediyorum. 30 Temmuz’da başlayan ve bu 3G hizmetlerinden yararlanmak isteyen rakamda az değil. Sadece bir şebekeye 10 günde 2 milyon kişinin abone olduğundan bahsediyorum. Peki nedir bu 3G ne işimize yarayacak?
Bakın burası çok önemli 3G, üçüncü nesil kablosuz telefon teknolojilerine verilen genel addır. Hızlı iletişim, nette hızlı dolaşım, veri gönderip almada çok daha hızlı olunması veeeeee elbette en korkulu veya en seveceğimiz kısmı görüntülü konuşma : )))
Teknoloji bize yardım ettiği kadar bazen duyulmasını istemediğimiz olayları da açığa çıkarmada birebir eşlik etmekte. İnternet ortamında kullanılan webcam’ler sayesinde karşında konuştuğun bayan mı? erkek mi? onu çözmekten kurtulduk ohh diyenler çok olmuştur. Bakın şimdi daha güzeli var. Eşiniz, sevgiliniz, arkadaşınız, çocuğunuz, dostunuz kimi görmek isterseniz bir tuşla yanınızdalar. Eşinden şüphelenenler için çok güzel bir teknoloji kullanın derim : ))) Ben bu 3G maceralarını duydukça çok eğleneceğimizi düşünüyorum.
- Kocacığım nerdesin?
- Toplantıdayım.
- Öyle mi? Gece yarısından sonra toplantı yapacağını söylememiştin giderken. Saat 00:30
- Ama yurtdışından gelenler saat farkına alışamamış, bu nedenle bu saatte yapıyoruz karıcığım.
- Peki aç telefonunu göreceğim.
- Ne telefonu hayatım açamam burası kalabalık.
- Sana aç diyorum Necmi, delirtme beni!
- Şimdi ..ıçtım.
Ha ha ha ha : ))
3G ile üçlemeden önce yapmanız gerekenleri sıralamama gerek kalmadı sanıyorum. Örnek gayet keyifli... Bakalım ilerleyen günlerde nelerle karşılaşacağız. Dikkat edin en çok görüntülü konuşmaya rağbet eden yerlerin başında İnegöl (Bursa), Hatay (Merkez) ve Sultanbeyli (İstanbul) olarak sıralandı. Hadi hepinize rastgele : )))
Haftanın sonuna gelirken size sıkça konser ve festival haberleri vermeye çalıştım. Şu aralar en yakın 16-19 Ağustos tarihleri arasında Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde düzenlenecek olan, ünlü İslam mutasavvıfı Hacıbektaş-ı Veli anılacak. Etkinliğe Sayın Abdullah Gül, Recep Tayip Erdoğan ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’da katılacak. Çeşitli konserler ve semah gösterilerini kaçırmak istemiyorsanız henüz geç kalmadınız.
Bu aralar sinema haberlerinde çokça karşılaşacağımız “Yahşi Batı” filmiyle Cem Yılmaz adından sürekli bahsettirecek, her filminde olduğu gibi. Şimdilerde çalıntı iddiasıyla gündemden düşmeyip, 1952 yapımı “Kahraman Şerif” filmindeki patateslerin şekillerinin aynı olmasına kadar eleştirilmeye başlandı. Senaryosunu Cem Yılmaz’ın yazdığı, yapımcılığını ve yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak’ın üstlendiği Yahşi Batı filminde, 1800’lü yılların sonunda dönemin Osmanlı padişahı tarafından bir görev için Amerika’ya gönderilen iki Teşkilât-ı Mahsusa üyesinin (Lemi Bey ve Aziz Bey) başına gelen olaylar anlatılıyor. Bakalım ilerleyen günlerde filmin gidişatında bizleri neler bekliyor. Çalıntı iddiası bile olsa gişe rekorları kıracağından kuşkum yok.
Okuduğum ve tavsiye etmek istediğim çok güzel kitaplar birikti. Umarım haftaya bolca bahsederiz.
Bu hafta gelişen olaylarda bunlar vardı. Nil Karaibrahimgil ve Neşet Ertaş arasında yaşananları herkes biliyordur sanırım. Yaptığı ayıbı düzeltmek yerine sözlerine dikkat etmeden konuşan Nil Karaibrahimgil’i esefle kınıyorum. Gençlerimizin biraz olsun yaptığı işle ilgili geçmiş isimleri, sanatçıları, ustaların isimlerini bilmekle birlikte, koca bir ulusa ne ifade ettiğini de öğrendikleri çok güzel bir gelecek diliyorum.
Ustayı biz güzel sözleriyle bize kattıklarıyla hatırlayalım istiyorum…
Delikanlı
Dinler isen sana bir şey söyleyim
Gönüllüye gönül ver delikanlı
Gönülsüz olanın gitme peşinden
Sana olmadığını der delikanlı
Gönülsüz gövdeye elin uzatma
Aman sakın böyle bir hata yapma
Zorbalık eyleyip yanlışa sapma
Biraz kendine gel, dur delikanlı
Yare yar olmadın kendini tanı
O zaman bilirsin canı,cananı
Tanı gönlümde yatan aslanı
Ona saygıyınan var delikanlı
Sevda ateeştende betermiş derler
Hasreti burnunda tütermiş derler
Her gönülde bir aslan yatarmış derler
Gönüldeki aslan yar delikanlı
Tepeden bakarak konuşma boşa
Dengesiz sevgiler gider mi boşa
Engin ol,aslanın gönlünü okşa
Eğer yaralıysa sar delikanlı
Garibim zorunan gönül alınmaz
Gönülsüz gönüle sahip olunmaz
Kıskançlık deliliktir, çare bulunmaz
Bunu bir bilene sor delikanlı
Busenur az çok benimle iddialaşıp yeniden yazmaya teşvik ettiğin için öpüyorum o küçük parmaklarından kuzenim...
Herkese keyifli güzel unutulmayacak bir hafta sonu diliyorum.
BanuKalyoncu