Sevda Zeynep Karadağ (20 Haziran 1970 - ) İlk orta ve lise öğrenimini Anadolu'nun farklı kentlerinde, yüksek öğrenimini Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Eskişehir Üniversitesinde tamamladı. İlk şiiri 2006 yılında Bireylikler dergisinde yayınlandı. Şiir, yazı ve söyleşileri Alaz, Bireylikler, Cumhuriyet Kitap, Çağdaş Günce, Denizsuyukasesi, Kar Sanat, Kıyı, Koridor, Radikal Kitap, Şiiri Özlüyorum, Taflan, Yazılıkaya, Zalifre Yazıları dergilerinde yayınlandı. Halen resmi bir sağlık kuruluşunun biyokimya bölümünde görev yapmaktadır. Ödülleri: 2008 Arkadaş Z. ÖZGER Şiir Ödülleri kapsamında seçici kurul tarafından adının anılmasına karar verildi. “Aynalı Düşler Çarşısı”adlı kitabıyla Çağdaş Şair ve Yazarlar Derneğinin düzenlediği 2. Ergin Günçe Şiir Ödülleri’nde birincilik ödülünü aldı Yapıtları: Şiir Kitapları: & Aynalı Düşler Çarşısı (2009, Hayal Yayınları, Ank., 96 sy.)
“bir bakarsın yaran çocuğun olmuş
onu da basar bağrına sebepsizce seversin
büyür
büyür
büyür içinde
ve sana şiiri öğretir”
Bir kadının kalbini en iyi başka bir kadın dindirir. Acısını anlayan, yüreğini okşayan, gönlünü dinleyen, öfkesini söndüren ve gözyaşını silen yine bir kadın olur… Eli şifalıdır, yüreği ferahtır, gönlü sakindir, sözleri seni hayata bağlar. Yeniden doğarsın… Sonra sana “düşler çarşısında” bir kapı aralar, eline bir ayna verir… Ağlarsın, avunursun, acıtırsın, anarsın, sevinirsin, gülersin, bakarsın, gezersin, dalarsın, uçarsın, koşarsın, yorulursun… Çığlık çığlığa bir aşkın kapısında heyecandan ölürsün.
“Aynalı Düşler Çarşısı”na Hoş Geldiniz…
“yağmurdu yankısıydı eski bir eylülün
sesinde bölünüp suyunda azaldığım”
Boğazıma bir yumru, göğsümün üzerinde bir ağırlık, gözlerime dolunca bir ırmak her daim kaçıp saklandığım ve içinden çıkarken rahatladığım, huzur bulduğum dizelerin sahibi Sevda Zeynep Karadağ bu haftaki konuğumuz… Geçen sene çok fazla söyleşi yapmak istediğim ama nedense hep bir sonraya ertelemek zorunda kaldığım ama böyle bir anlatımı ilk kitabına yazmayı uygun gördüm. İkinci kitabında kendi kaleminden, kendi nefesinden kelimeleri ile aramızda olacağına inanıyorum. Beni bağışla Zeynep, gönlüm sana soru sormak yerine, seni anlatmayı seçti… Bir yanlışım olursa affola…
Çarşı içinde dolaşmaya başlarsak şayet ne ile karşılaşacağımızı bilemeyiz. Bambaşka bir dünya burası, burası cennetin ve cehennemin ortası… Yanmakta bize, yaşamakta… Hangisi tercihinizse onu bulacaksınız. Hazır mısınız?
“tutki ömürdür geçerken bize uğramış
zaman uykuda avunan açlık kemiren kendini günaşırı
yeni bir doğum için ay yüklenip bahtını şehre taşınmış
orda denizin ortasındaymış diyar
ince yaralar açılan yerde biz”
Bir yolculuğun içinde yollara yazılan anılardan ne kalırsa geriye, dilimizden ne çıkarsa kelimelerde, gönlümüzde sardığımız, aklımızdan silmediğimiz her şey bizimdir. Geçmiş bir çırpıda üzerini çizemediğimiz, üstüne çıkamadığımız, unutmak istemediğimiz kocaman bir gerçektir. Özlem ne kadar büyüktür orada. Dönüp bakmak istersen senin, bakmak istemezsen ayna senin elinde…
Şimdi yüzünü güldürecek bir dize bul kendine…
“-dinledik- bakkalın karısı anlattı
tütüncünün oğlu imiş kız kaçırmış gözleri şehla
tek kusuru bu olsunmuş –kıskandık-
dinledik asmada Bağdagül koymuşlar adını
aşk olsun hiç öyle isim duymamıştık –asmada üzüm olmaz mı-“
Aynalı Düşler Çarşısı” içinde gezdikçe yeni yeni sokaklar, yeni yeni yollar bulur bizi.
“Sivas ellerinde sazım çalınır,
Çamlı beller bölük bölük bölünür.
Yardan ayrılmışam bağrım delinir,
Kâtip arzuhalim yaz yare böyle.”
Dilimizde bir türkü, içimizde bir çığlık, ağzımız kan, ellerimizde karanfil, yüreğimize kazınmış isimlerle… Yollar bitirmez acımızı, bir dize dindirir ağrımızı der avunuruz… Vur şimdi ağzına, nasılsa bildiğimiz en iyi şey susup ağlamak!
“canhıraş boşlukta çırayız her şey oyuna dahil
kusursuz ve asırlardır oynanan
eski bir temmuz ayazı isli bir şehirden dönüyor
kandan adam yapan çocuklar
yeni bir sevda kazımalı
yeni sokak başlarına bu defa beyaz
külün bildiğidir dağın kızarıp utandığı kalıbından”
Bir nefesle dökülür düşler ağzından, yanında kalbine gülen bir yoldaş olunca. Sonra açılır kapılardan bir kahkahadır kopar… Sonra hep birlikte ağlarız. Elimizde bir mendil, ıslanmaz ki o hiç. Gözyaşlarını içine akıtır kadınlar…
“ -koro-
aynaya ayan olan dert benim
uç veren çıban gururuyla derdinden ölen bakış
alsalar gözlerini yüzlerime gömseler
gözlerin çöl sıcağında iki tuhaf karanfil
ne kadar zormuş meğer kör gözün sırrına kadem basış”
“Seni Seviyorum” demek bazen çok kolaydır aslında. Bunu bazen dillendiremesen de hissettirebilirsin. Çünkü yaşadıkların duygulardan ibarettir. Uzaktan da seversin, özlersin ama bunu belli etmenin yolları vardır. Bazen bir söz, bir ses, bazen sıcacık bir el ummadığın an’da tutunca yüreğinden anlarsın. Ömrünce unutmazsın…
“bir uğultu ol sereserpe bir adam boyu
ya da zehri eş zamanlı eski bir anı
belki beklenen son gelir belki ilk yaz şarkısı
ölürsek ne gam ne çıkar haddimizi bilmesek
filler ve kadınlar unutmaz”
“Sevda Zeynep” ismi her daim içimde bir sıcaklık oluşturmuştur. Duruşunu, mütevaziliğini, inceliğini, güzelliğini, bakışını sevdiğim kadın. Her daim içini dışına en güzel yansıttığına şahit olduğum, kısa kelimelere bir hayat sığdıran kadın. Kalbi çok güzel bir anne… Annesini özlediğinde kuşlara ekmek ufalayan, yaşını gözüne hapseden, gerçek hikayelerin acısını alarak anlatan, kuşlara komşu, gül ağacına kök olan kadın. Gördüm! Sabahın aynasında parlayan bir ışık yüzünde.
“çocuklar gördüm gözleri sabah kaçkını
konuşan tarlalar duydum uzayıp giden can sıkıntısı
ve kadınlar kamyon kasalarında kasıkları harran
ne denizler heba etmişlerdi ahdedip toprağın rengine
yavru bir kedi gibi canhavli
koşup kaşımak geçti içimden yaralarını hırsla
ama hırslı değilim kalanım hep gıpta edilen korkuluk delisi
göresim gelmiş gibi annemi kalkıp ekmek ufalamışım kuşlara
aslını duvara asan gölge babalar dilemişim
peynir ağacına tırmanan aç çocuklar için
ellerinde boş cep –hanelik- gözleri kavruk Mezopotamya”
Sizi konuşurken hiç avuçlarınızın içinden öpen bir anneye rastladınız mı? Ya da gülerken içinde ağlayan bir deniz… Dilde saklayacağı her kelimeyi imgeye saran, aklında uyanan her sözü coşturan, toplumsal tüm olayları yakından takip eden ve kanaya kanaya anlatan bir kadına rastladınız mı? Evet diyeceksiniz biliyorum… Ya dileği tutmadığı için bir cumartesi ölmeyi göze alan kaç kadın girdi hayatınıza…
“gece yağan kar gibiydi zaman
sessiz ve hilekar
öl dediler öldüm
sol elimde araf
ince
dar
yirmiki ayar
dilime kefen
dilime mühür
bileklerime burma kelepçe üçlü
günah yiyen açlığıma beşibiryerdeler
çok zenginim şimdi
söyleyin o da ölsün”
“Sevda Zeynep” Anadolu’nun farklı yerlerini görmüş, gezmekle de kalmamış yaşamış biri. Şiirlerinde yer yer bunu gözlemleyebilirsiniz. Dikkatli bir okur onun büyülü dizeleri içinden cımbızla daha ne yaşanmışlıklar çıkartır. Sade anlatımı, okurken dilinizde bir ritmi olan akıcılığı, başlarken ve biterken kalbinize sapladığı o eşşiz doygunluğu ve imzası olmayan bir şiirde tanıyabileceğiniz kadar kendine has üslûbu ile ödüllü bir kitabın içinden seçiyorum şiirlerini. “Aynalı Düşler Çarşısı” herkesin mutlaka misafir olmak isteyeceği türden ve sıklıkla gelip uğrak yeri yapacağınız bambaşka bir yer.
“okurken uyuyakaldığınız hayat benim
kurşun bir ayraçla bölüp tam ortasından
bir türlü bitiremediğiniz
vedalar kavuşmalar
kendine hayrı olmayan merhabalar
ve ninnisi yarım her öğle uykusu
bunlarda benim
belki zincire son halkayım dünyadan ağır
bir kıvılcım kaldırım can yanığı
sürme çekmekteyim kör noktalarınıza
koynunuza zehrini tomurcuğun
sizden aldıklarımla şimdi kendimi bir şey sanmaktayım
ohh olsun…”
Bazen hayat insan için çok çabuk başlar, mücadele çabucak başlar, koşmak bazen erkenden yorar insanı. Hele kayıpları çoksa zamanda. Kayıplar bir anne büyüklüğünde ise. Çocukluğunu sürekli özlerse… Ağlamazsa güldürürse, güçlüyse ve öldürmezse,… Bir mendil al, bir dilek tut ve okumaya başla… Bahtına çıkan şiirden bir dize getir bizlere. Adı Sevda olsun, ömrümüzü süsleyen.
“hala masum bir ormansanız çocuğum kaybolurum
altında kalayım diye yıkılır yaslanırsam dağınız
her dağdan miras kalır buzdan bir ağaç
dallarında eskimiş yaz ve kurtlanmış şefkat
ama ne olur dindirmeyin ağrımı
bu haliyle bana benziyor zirvesinde kar
soğuktur sevda sanılır”
Ömür kuş gibi uçuyor… Bazen beklediğinden daha kısa bir zamanın kalmıştır. Kimse bilmez. Nabzımızı sayarken henüz, bir kahvenin kıyısında sohbet edebilmeyi çok isterim Zeynep. Seni daha iyi tanımayı arzulardım. Yazarken ne kadar zormuşsun meğer, ya söyleşi yaparken bitseydim karşında!
Ömrün hep sana gülsün…
Başarıların daim olacağı, sevdiklerinin yanından ayrılmayacağı yolda…
“ovmakla silemezsin alnımdaki yazıyı
kırk kilit vurulmuş kırklar kapısından döndüm
her harfi çıkartıp koydum sofrana misafir
al onlardan bana bir masal yaz
bir tas şaraba değiş gözlerimin nazını
belki yeni baştan yaşanır midyat’ta ayıp bir aşk
sedef kakmalı kalpler çekilir karşılıksız
hiç sebep yokken durup aynaya bakılır belki
-oradayız- dışımız rahatlanır”
Eylül ayının ilk yazısı güzel bir kitap olsun istedim, dizelerin sahibi bir kadın olsun istedim, okurken bin defa dönüp yineleyelim şiiri istedim. Adı Sevda olsun istedim. Süsümüze bir ayna, gezmeye bir çarşı, zamana düşler bırakalım istedim. Düşünelim, sevelim, gülelim, ağlayalım, unutmayalım istedim. Yepyeni bir döneme hoş buldum. Defter beni ne kadar yazar bilmem, ben deftere yazdığım sürece hoş geldiniz dostlarım.
Banu Kalyoncu - eylülündokuzuikibinonikiyılında