1.10.2016
Şu an tam 40 yaşındayım! Geriye dönüp bakıp sorgulayacağım çok şey oldu hayatımda. Fakat o kadar hızlı yaşıyoruz ki, ertesi günün akışa kapılıp devam ediyorum.
Çevremizde gelişen olaylar, yaşanan acılar ve sevinçler, inişler ve çıkışlar, mücadele ve boş vermeler ne kadar hızlı. Bugün üzüldüğüme bir gün sonra ara verip ara ara hatırlayıp birkaç gözyaşı dökebiliyorum. Ya bizim deli gibi uğruna koşup – kovaladığımız, deli gibi çalışıp – didindiğimiz, yemeden içmeden kesildiğimiz, diyet yaptığımız, beklediğimiz sevinçler! Kazandığımız mutluluğun en fazla bir gün içinde değerini yitirdiğini düşününce… Kalıyorum. Heyecanlar da, acılar ve üzüntüler gibi kısa zamana sıkışmış hormon değişimlerinden ibaret.
Bunca yıldır öğrendiğim en güzel şey ise; içimizde hani o hiç kaybetmediğimiz yaşama sevinci ve umut! Bu dünyada tutunmamıza tek neden bu aslında.
Yürümeye başladığında anne ve babanın elini tutma isteği, koşarken babanın kucağına tırmanma isteği, okuldan çıkınca annenin en güzel yemeklerini tatma isteği, kardeşinle oyun oynayıp boğuşma isteği, kep atarken annenin gözyaşını görme isteği, evlenirken babanın elini tutma isteği… Yaşam böyle sürüp giderken hiçbir şeyin farkına varmıyoruz. Gençken her şey ne kadar kahkaha dolu. Her şey pembe bulutlar ve masmavi denizin üzerinde geçiyor. Şimdi kalkıp biri bana dese ki, “ bana güzel bir şey anlat” düşünmeden başlardım.
Babaannem benim hayatımdaki en büyük şansım. Hayata bakış açımızı değiştiren ve yol alırken nelere dikkat etmemizi söyleyen, yön veren bir insandı. Nur içinde yatsın. Biz dört kardeşiz. Babam tek olunca, çocuklarının çok kardeş olup birbirlerine hayat boyunca destek olmalarını düşündüğü için böyle. İyi ki de öyle düşünmüşler : )
Küçüğüz daha biz okula bile başlamamışız. Kütahya da “ tarak aralığı “ denen bir yerde oturuyoruz. Adı hep tuhaf gelmiştir, bu yüzden hiç unutmadım. Birinci katta geniş pencereleri olan, sobalı bir evdi. O günü de hiç unutmadım, çünkü sobada yanmış odunun kokusu hala burnumda. Kış buram buram dışarıda esiyorken, bizim camımızdaki perdeler iki yana iyice açılmış kar nasıl yağıyor onu izliyoruz. Kütahya’da yaşayanlar bilir, doğal dengemiz kaybolmadan önce orada çok kar yağardı. Dizlerimize kadar birikirdi ve yürüyemezdik. Okullar tatil olurdu taşıtlar hareket edemezdi. Babaannem “ hadi giyinip dışarı çıkalım” dedi. Biz o zaman o kadar fazla sorgulamıyoruz her şeyi. Büyüklerimiz bir şey söyleyince dinlerdik. Hızlıca hazırlandık. Annem bizi sardı sarmaladı. Nefes alırken zorlandığımı hiç unutmuyorum, kaşkolum vardı kıpkırmızı. Dışarı çıktık, ablam, kız kardeşim ve ben birbirimize bakıyorduk. Babaannem eliyle karları avuçladı ve şekillendirdiği kartopunu kız kardeşimin sırtına fırlattığında oyun başlamıştı. Annem gülerek bizi izledi pencereden. Bembeyazdı her yer, o hatırayı anlattığım her şey, her yer, herkes bembeyazdı. Ne kadar vakit dışarıda kaldık ve kartopu oynadık bilmiyorum. Fakat o kadar güzel ve mükemmeldi hala unutmadım. O gün kadar iyi yaşadığım, mutlu olduğum, heyecanlandığım ve kahkaha attığım başka bir gün olmamış gibi…
Hayatımda yeni ve güzel ne olursa olsun başlamadan önce hep bu anıyı hatırlıyorum. Hep yeni bir güne gülümseyerek uyanıyorum. Yaşama sizi bağlayan ne varsa peşinden gidin. İstediğiniz ne varsa onun için mücadele edin. Sevdiklerinizi her daim gözetip kollayın ve sevdiğinizi söyleyin. Dönüp baktığımızda sayıların büyük yaşamın ne kadar kısa olduğunu görmeye başladığımızda, mutlu olup anlatacağımız güzellikler olsun.
Peki “bana güzel bir şey anlatın” desem neler anlatırsınız merak ediyorum. Mutlu bir hafta sonu bizim olsun!
Sevgilerimle.
Banu Kalyoncu