9.10.2016
Plan yaptıysanız bozun, bugün aklınıza gelen bir şey olduysa onu yapmaya çalışın, istemiyorsanız “hayır” deyin, seviyorsanız mutlaka söyleyin… Sonra sabah kalkıp bana bir “günaydın” dersiniz : )
“Önder ben çok hastayım”
“Heee”
“Öyle söyleyeyim dedim. Belki bana çorba yapmak istersin”
“Tarhana yap”
“Ayyy tarhana deme bana sakın. Ablam gelip bana –soğuk çorba var getireyim mi dedi? O kadar kötü oldum ki, yani ağzımda soğuk çorbayı düşünüp, faranjitten ateşler içinde yatan birine böyle bir şeyin teklifi kötü geldi. –Şaka mı yapıyorsun? dediğimde fark etti. –Tarhana yapayım mı? dedi. -Ben tarhana sevmem ki, dedim ve geçiştirdim.”
“Her hasta olana iyi geliyor, sende içmelisin bence”
“Evet çünkü içine her şey katılıyor. Hem organik, hem besleyici.”
“O zaman senin derdin ne? Tarhana içmelisin”
“Ben tarhana severim aslında ama onu benim yapmam lazım. Yani herkesin yaptığı tarhanayı yemem ben. Sayılıdır. Özellikle Uşak tarhanası olacak. Acı olacak illaki. Fakat o acı öyle bir ayarlanacak ki, ağzına aldığında ağzın kavrulacak. Çorba midene inene kadar acısı çoktan kaybolmuş olacak. Ona katılan acı çok özel olmalı. İçince içini ısıtıp, tekrar tekrar içmek istemelisin. Ayrıca yaparken onu hamur gibi koyu, topak topak yapmaman gerek, içine koyduğun yağ ve baharat orantılı olmalı ki kendini bozmasın. Bir de illaki ekmek kızartmalısın, kare kare doğrayıp az yağda kavurmalısın”
“Sen tarhana içmelisin, daha çabuk iyileşirsin”
Bir haftamı faranjitten yatarak üç günümü hiç konuşmayarak ve yazışarak anlaşarak geçirdim. Genelde konuşmamızın temelini “tarhana” oluşturdu. Birkaç haber başlığı ile de sonbaharın her derdine şifa dediler. Eh bizde bundan eksik kalmayalım diyeceğim ama derdim bu değil. Burada asıl önemli olan benim huysuz ve mükemmel oluşum. Yemek yapmayı 35 yaşımdan sonra öğrenmiş olabilirim. Ama gerçekten çoğu aşçıdan bile harika yapıyorum, net : ) Mütevazi olamayacağım. Hatta bazı denek arkadaşlarım var, sağ olsunlar her defasında yanlarında yeni bir arkadaş getirip, o arkadaş üstünde test etmemi istiyorlar. Böylelikle hayranlarım her geçen gün artıyor. Bu gidişle gerçekten yemek işine gireceğim demek isterdim ama bana uzak. Bu mükemmel olmayışımdan değil yanlış anlaşılmasın, gelen herkese yetemeyeceğimden. Yani seri fabrikasyon şeyler bana göre değil. Özelliği kalmıyor.
Emekli olacağım günü bekliyorum. Boğazı izlerken oturup akşama kadar roman yazmak istiyorum. Kahvemi yudumlarken aynı anda balıkları ve martıları besleyip, izlemek istiyorum. Rüzgarın tatlı sesini dinlemek, güneşi tenimde hissetmek ve ışıl ışıl bağıran dalgalarda teknelerin, gemilerin, vapurların kayboluşunu görmek istiyorum. İşte tam burada yazacak o kadar çok şey var ki. Şehrin nefesini tutup tek tek yazacağım. Aslında ölmeden önce yapmak istediğim çoğu şeyi yaptım. Bu da onlardan biri. Hikayem de hazır, her şey hazır ama kafam rahat değil. Hayatta bazı öncelikler yüzünden bazı istediklerimizi hep ertelemek zorunda kalıyoruz.
Bu yıl henüz hiçbir şeye adapte olamadım. Plan yapmayı bıraktım diyorum ama insanız. Olmuyor… Her güne bir reçete yazıyorum. Yarın pazartesi ve öğlene kadar tüm haftamı planlamış olacağım. Her hafta nasıl oluyorsa öyle. Hafta sonu olmadan çoktan planı yapıp kendimi içinde yaşıyor bulacağım, çünkü bu hafta sonu yaşayacağım plan bir ay önceden yapıldı.
Hayatımızda böyle işte… Tam bir motor gibi her güne bir şey sıkıştırıp, planlar yaparak, şişirip, bunaltıp, sevindirip, güldürüp, ağlatıp, koşturup turşuya çeviriyoruz. Oturup kendini dinleyen, dinlendiren, sevindiren, seven, gülümseten, sakinleten, süsleyen kaç kişiyiz? Her şeyden elini ayağını çekerek değil ama bahsettiğim. Her sevdiğine elini uzatarak, severek, öpüp-koklayarak hatta. Denemek istiyorum bakalım ne kadar başarılı olacağım.
Geçen hafta biz yine kitapçı dolaştık. Şimdi adını vermeyeyim. Sürekli gittiğimiz bir yer işte… Her seferinde “yeni çıkan” kitapların başına çıkıp, kitapların isimleri ve kapaklarını inceliyoruz. Sonra “ çok satanlar” raflarına geçip tahminlerimizi inceliyoruz. Hep yanılıyoruz. Çünkü parlak ve kuşe kağıttan basılmış, üstünde yakışıklı erkek – uzun bacaklı kadın görselleri - sırt ve göğüs dekoltesi - mini etekli bacaklar – kırmızı ruj – baklavalı göbekler ve en önemlisi kalın kitaplar gidiyor. Şimdi içeriğini sorsanız bilmiyoruz, okumaya çalışınca ilerlemiyor. Ya biz çok yaşlıyız, ya da zaman bize akmıyor. Kalmışız bir yerlerde fayton çekmiyor. Hal böyle olunca şimdi biz nasıl kitap yazma şevkimizi ayakta tutalım. Kırmızı rujum var aslında, mini eteğimde, bacak dersen uzatırız ( çıkarsın bir merdivene fotoğraf biraz aşağıdan çekilir, al sana uzun bacak , sosyal medyasını yaptığım Türkiye’nin en iyi fotoğrafçılarından biriyle çalışıyorum üstelik ) oldu bitti. İçerik ne derseniz aşk. İyi kötü nasıl başlayıp bittiği belli olmayan gidişatını ve sonunu bildiğimiz bir hikaye işte. Oh oldu da bitti maşaallah!
Böyle sonbahar gelince hastalıklar evresi başlayınca aldığımız ilaçların etkisi bu bence. Nerden bağlanacağımı ve bağlayacağımı unutuyorum yazılarımı. Şu ana kadar beni okuyup halen birlikte olduklarımız varsa, bir film önermek istiyorum. “Me Before You” kitabını okuyanlar vardır. Jojo Moyes’in 2012 de yayınlamış olduğu kitabı film yaptılar. İyi de yapmışlar. Vizyona girdiğinde ben yine her zaman olduğu gibi çalışmaktan ve koşmaktan fırsat bulup gidememiştim. Aklıma geldi, internetten açtım ve uzun zaman sonra ilk defa hiçbir başka iş ile uğraşmadan film izledim. Normalde hep çalışırken bir şeyler dinlediğim için, bu tür davranışlar biraz yabancı bana. Çok iyi geldi. Filmin ortasında başlayıp sonuna kadar ağla ağla şiştim. O kadar iyi geldi, öyle muhteşem geldi. En son hangi filme ağladığımı unutmuşum hatırladım. Hayatı hızla yaşayan genç bir adamın başına gelen talihsiz bir olayı anlatıyor. Yaşadıkları, başına gelenler ve dialoglar çok etkileyiciydi. Kitabını okumadım. Okumuş olsaydım da bu kadar etkilenir miydim bilmiyorum. Ama bu haftanın filmi olsun mu?
Plan yaptıysanız bozun, bugün aklınıza gelen bir şey olduysa onu yapmaya çalışın, istemiyorsanız “hayır” deyin, seviyorsanız mutlaka söyleyin… Sonra sabah kalkıp bana bir “günaydın” dersiniz : )
Haftanız çok güzel olsun. Muhteşem yapmak sizin elinizde.
Sevgiyle
Banu Kalyoncu