14.6.2022
Uzun zamandır yazmıyorum dersem yalan söylemiş olurum. Yazıyorum ama içimden geçenleri, hayallerimi, umutlarımı, rüyalarımı değil. Beni sevindiren, düşündüren, mutlu eden, peşinden gittiğim, tadına doyamadığım lezzetleri, hayranlıkla içini doldurduğum mekanları, izlerken ağladığım filmleri, söylerken zevk aldığım şarkıları da değil. Daha çok müşterilerimin içerikleri, reklam metinleri, blog sayfaları ya da yeni kurulan bir web sitesinin tüm kategori yazıları gibi düşünebiliriz. Sekiz aydır rutin giden işlerimin üzerine şu an çok yeni markalar ve iş çeşitliliği ile karşı karşıyayım. Son birkaç aydır ekibime üç mühendis ve bir sosyoloji mezunu arkadaşı dahil ettim. Sanıyorum ay sonuna kadar üzerimdeki yükleri devredeceğim. Böylelikle eskisi gibi hayatımın keyfini daha çok çıkarmak bana da nasip olacak diye düşünüyorum.
Peki neden böyle başladım 😊 Doğum günüme şurada sayılı günler kalmışken durup duruyorum. Söylemesi çok kolay fakat 46’dan gün almış olacağım, ömrüm yeterse. Hal böyleyken, İstanbul’a yerleşme sürecimin arkasında yapmak istediklerimin bir kısmını atladığımı fark ettim. Bu her yeni yaş ile aklıma geliyor aslında. Fakat bu sene bir başka!
Beş yıldır her sabah altı civarında uyanıyor ve günümün ilk görevini yerine getiriyorum. Sanırım sadece bu zaman zarfında 3 sefer uyuyakaldım :D Hemen arkasından bugün itibariyle evde üç kedim var, onların yaş mama ritüelini gerçekleştiriyorum. Kahvemi yaparak terasta martıları, çatıdan çatıya bağıran kargaları, duvar kenarlarına konarak canına susayan güvercinleri dinliyorum. Eğer bu atmosferden bağımı kopartacak olursam bolca korna sesi, motosiklet bağırışı, insan konuşmalarının ne çok yerden yukarıya çoğalarak geldiğini dinlemeye başlıyorum. Ve bu berbat uğultudan içeri kaçmışlığım çok fazla.
Pazar günü birkaç yılda bir denk geldiğim ve her defasında hiç izlememişim gibi Mona Lisa Gülüşü’nü izledik kıs kardeşimle. Julia Roberts’ın her zamanki o saf güzelliği ve sakinliği ile hayranlıkla bir keyif yaşadım. Bir filmi veya diziyi izlerken her ne kadar sanatsal dokunuşlar hoşuma gitse de bu konuda ahkam kesecek bir eğitime sahip değilim. Bir kameraman gözüyle kadrajlara, yönetmen edasıyla filmin kurgusu ve bakış açısına çok dikkat ettiğim de söylenemez. Ben bütünlüğüne ve genelde bende uyandırdığı hislerine odaklanıyorum. Yani her şey duygusal. Kendimden bir şeyler bulduğum, yeni bir şeyler öğrendiğim, eğlendiğim ve içine yerleşip uzun uzun konuşabildiğim her sunum beni derinden işler. Bu filmde öyleydi. Konusu kadın olunca işler hep bende yön değiştiriyor. Kadına verilen değer, önemsenmek, el uzatmak, mücadelesini alkışlamak, eğitimini, yeteneklerini ve toplumuna faydasını düşünmek her daim önceliğim olmuştur.
Mona Lisa Gülüşü filmindeki idealist sanat öğretmeni gibi hissediyorum bazen kendimi. Bir kadının kendini yetiştirmesi ilk hedefim olsa bile, yaşamdan zevk alan, keyfi için de emek harcayan, başkalarının değil kendi isteklerini yapan bireyler olmasını hep destelemek istiyorum. Fakat öğrendiklerini hayata geçiren, kıvrak zekasını gelişmek ve ilerlemek adına kullanan, iyiye ve güzele imza atmalarını diliyorum. Bu filmin sonunda da seçimlerini ve kararlarını sorgulayan, farkındalığa uyanan gençlerle karşılaşmıyor muyuz? İşte bu dünyadaki en muhteşem başarıdır, bence!
Yıl 2011 sonları, o zamanlar bir ajansta çalışıyorum. İstanbul’a geldiğimden beri ikinci işyerim. Çalışmalarım karşılığında hak ettiğimin peşinden koşmaya ve insanca muamele edilsin diye çabaladığım, kazancımın cebime girmesi için bolca sabır ettiğim bir dönemdi. O zamanlar bir ev arkadaşım vardı kulakları çınlasın Pınar, onun desteğini hiçbir zaman unutmam. Her şeyi bırakıp ailemin yanına dönmeyi düşündüğüm zamanlarda HAYIR! sesi hala çınlıyor kulaklarımda. Doğru düzgün maaş alamadığım gibi, ailem duymasın üzülmesinler diye kimsenin yaşadıklarımdan haberi yok. (Çok sonraları öğrendiler.)
Ben Şişli’de oturuyorum, çalıştığım işyeri Kartal’dan Suadiye’ye taşınmıştı. Benim günlük sadece iki sefer akbil basacak param vardı : ))) Metrobüs ile Söğütlüçeşme’ye gidiyor. Sonrasında 1 saat 21 dakika yürüyüp ajansa giriyordum. Dönüş yolumda aynıydı : D Akşama eve giderken bir ekmek ve coca cola almam gerekiyordu. Ailelerimiz bizi ziyarete geldikçe evi bakliyat ve alışveriş ile dolduruyorlardı. Bu konuda şanslıydık. O zamanlar pek bir şey yediğimde söylenemezdi 52 kilom ile çok mutluydum. Bu durumu öğrenen Faruk, canım arkadaşım iki aylık ev kiramı vermişti. Bir yandan kendimi çok şanslı hissetmekle beraber, çokta ağrıma gitmişti. Saatlerce ağlamıştım. Ağlamak bazen insanın zihninde şimşekler çakabiliyor. Bir daha bu duruma düşmemek için ne yapmam gerekiyorsa onu yapmalıydım.
İş aramaya başladım ve Gayrettepe’de dijital medya planlama yapan bir ajansta sekreter aranıyordu, müracaat ettim. Ajans başkanı beni satışta değerlendirmek istediğini, geçmiş yeteneklerimi ziyan edemeyeceğini söylemişti. Halbuki ben sekreter olsam sabit bi maaşım ile kendimi güvence altına alıp, boş zamanlarda kendimi geliştirip yazar olacaktım. : ))) Buna hala gülüyorum. 2012 bahar dönemi olmalı. Bana sağ olsun ajans başkanım sadece CPC ve CPM ne demek onları anlattı. Başladığım ay içeri iki iş getirdiğim için hızlıca koordinatör görevine gelmiştim. Bundan sonra artık yazar olmayı bırakıp, işimin tüm ayrıntılarını öğrenmek için çabalıyordum. Çok keyif aldığım ve eğlendiğim bir dönem yaşadım. O günden bu yana ne öğrendiysem şu an yaptığım iş için öyle değerli ki. Başarı öyle birdenbire gelip kucağına oturan bir şey değil.
Karşımıza çıkan fırsatları değerlendiremiyor, doğru seçimler yapamıyor da olabiliriz. Bu da cesaretsizlikten kaynaklanıyor. Bunun sebebi ve olağan senaryolara ileri dönemlerde yeniden döneceğim.
Bunca şeyi iki sebepten dolayı anlattım. İlki; hani sürekli sosyal medyada “kadınlara destek” ten bahseden bir güruh var ya. Suya sabuna dokunmadan, şirketi bünyesindeki kadınlara az maaş verip, sanki çok değerlilermiş gibi orada burada kadın etkinliklerine boy gösterenler. Bundan çok ama çok rahatsızım. “Kadın mühendislerinizi “ücretsiz eğitim” veriyoruz, haydi gönderin hem onlar kendilerini geliştirsinler, hem size işyerinizde fayda sağlasın” dediğimizde sessiz kalanlar. Göz göre göre kabullenebileceğim bir şey değil. Çünkü ben bunu çok uzun zamandır test ediyorum ve bazı profesyonel platformlarda rica etsem bile duvar olan çok kişi ile karşılaştım. Ya gerçekten destek vermek zorunda olacaklardı : ))) ya da popülerliklerini kullanarak sözde destek karşılığında telif ücreti almaları gerekiyordu. Bu tepkilerin hepsinin suratımda bir tokat izi var. Bir taraftan da gerçekten bu duruma el atan ve tam tersini yapan markalar size bir kadın olarak minnettarım!
İkincisi ise; yıllar önce City’s de astrolog sevgili Filiz Özkol’un etkinlikleri oluyordu. Ev arkadaşım bana da sıra almış gidip doğum haritamı dinlemiştim. 45 yaşımın benim kariyerimin en üst seviyede olacağını, yazarlık yaparsam da bu işten çok para kazanacağımı söylemişti. Yazar olmak ve roman yazmayı hep istedim hala da istiyorum. Fakat hayat beni öyle bir yolda ilerlememi istedi ki, yazmayı yazılım şirketim de yapmış olduğum hizmetler ile bağdaştırdım. Yoksa kendi gönlümü başka türlü mutlu edemeyecektim. Ortaya bir şeyler çıkartmayı, onu geliştirmeyi ve herkesin yaptığı işi farklılaştırarak sunmayı hep sevdim. İşimi de çok seviyorum, sevmesem kendi başarılarımı alkışlıyor olamazdım. Buraya çok kolay gelmedim. Acitasyon yapmıyorum kimse yanlış anlamasın, bu duyguya hiç ihtiyacım olmadı. Sadece bir kadın olarak tek başına ayakta kalmak, bir yerlere gelmek, kendini özgür hissetme duygusunun nasıl muhteşem bir şey olduğunu paylaşmak istedim.
Çevrenize daha dikkatli bakarsanız hayatına dokunacağınız mutlaka birini bulabilirsiniz. İmkanlarınız dahilinde farkındalık oluşturabilirsiniz. Bir söz, bir tecrübe, bir yenilik, bir değişim ile bambaşka sonuçlar doğabiliyor. Bundan sonra bende ekibimde arkadaşlara müsaade ettikleri sürece bilgi ve birikimimi aktararak, onlara hem özgür olup, hem istedikleri hayatlarını nasıl yaşayacaklarını göstermek istiyorum. Onlar sayesiyle bu yıl sonuna kadar şu an yazmış olduğum kitabı bitirip raflara göndermek istiyorum. Umarım bizim gibilerin sayıları artar.
Ahmed Arif ne güzel söylemiş “Bir gönül inceliğidir, bir insana değerli olduğunu hissettirmek”
Size bu hafta için güzel bir şarkı da bırakayım mı? Konuyla alakasını beklemeyin, bazı şeyler bir ay ışığı gibidir, parlaklığı ile seni büyüler. Bunun farkında olanlara gelsin. Dua Lipa – Levitating.
Haftayı bulmadan yine kendimi bir şeyler anlatırken bulacağımdan eminim : ))
Sevgiler.
banu kalyoncu